30 Aralık 2008 Salı

Yeni Yil

Son gun koca bir yili geri de birakiyoruz bazen tatli guzel mutlu bazen ise uzucu sikintili mutsuz gunler yasadik belki ama yeni yil hepimize saglik, mutluluk, ask, bol para kisacasi hep guzelikler getirsin.Herkese iyi yillar.
Niye uzun sure yazmadigima gelince icimden gelmedi.Hayat ama ayni hizla devam ediyor hatta bazen daha da hizli.Mutluyum, saglikliyim, sevdiklerim yanimda veya uzagimda ama sevildigimi biliyorum.Yakinsa tekrar yazarim umarim yeni tarifler ve hayattan...

Sevgiler...

2 Kasım 2008 Pazar

İstanbul

Ben on günlügüne İstanbul´a dogru yelken açıyorum.Herşeyi çok özledim.Beni küçük süprizlerde bekliyor orda.Mesela blog dünyasından severek takip ettiğim birisiyle tanışacağim bu yüzden oldukça heyecanlıyım.Ayrıntılar, fotoğraflar gelince.
Herkese kucak dolusu sevgiler...

3 Ekim 2008 Cuma

1 yas daha...

Bugün benim dogum günüm...Güzelliklerle gece bir yil daha geride kaldi ve ben 1 yil daha yaslandim.Sevdiklerimin yaninda oldugunu bilerek yaslanmaktan mutluyum.
Iyiki dogmusum:-))))

10 Eylül 2008 Çarşamba

Bugün hayatı birlikte paylaşmaya adım attığımız günün 1. yılı

Bugün bizim evlilik yıldönümümüz.Bir yıl önce bugün telaş içinde koşturuyorduk.Gönül birliğimizi imzayla tamamladığımız bu günümüz kutlu olsun Aşkım... Seni Çok seviyorum.Dişlerimiz dökülüp kamburumuz çıkana kadar birlikteyiz:-)))Hep böyle mutlu beraber geçecek yıllar diliyorum.

Şu anda uzakta olsanda üzülme bende üzülmüyorum çünkü nice yılları hepbirlikte kutlayacağız yaklaşık 40-50 yıl kadar:-))

Seni seviyorum...

29 Ağustos 2008 Cuma

Döndüm...




Evet döndüm.Muhteşem geçen 3 haftalık balayından döndüm.Aslında evimi çok özlemiş olsamda hiç dönesim yoktu.İtalya çok güzeldi.Tabiki eşim ve ben yine hayaller kurduk İtalya'ya yerleşme konusunda.Umarım bir hayal olarak kalmaz bu.Aslında benim gönlümde İstanbul var ama İtalya'da da kendimi evimde gibi hissediyorum, herşeyiyle bizi çok yakın bir ülke.Babam bizi ziyarete geldiğinde şöyle demişti (almanya'yı kastederek)' Kızım burda hiç kuş yok mu ben hiç kuş sesi duymuyorum' gerçektende komşunun kuşları dışında hiç kuş sesi duymaz insan.İtalya'yı gördükten sonrada şöyle demişti ' ne kadar da bizim ülkemize benziyor.'Tabiki İstanbulda martı sesleriyle uyanan bizler için bir hayli ilginçti.İşte kuş sesinden tutundan yazın yayılan o muhteşem yaz kokusuna , çam ağaçlarına, incir ağaçlarına, zeytinlere daha milyonlarca sayabileceğim nedenden dolayı seviyorum İtalya'yı.



Bologna şehir merkezi

Tatilimizin ilk durağı Bologna idi.Burda bir gece kaldık dinlenmek için.Slow food kitabından bulduğumuz bir restorana gittik herşey o kadar lezzetliydiki ben bütün tatil boyunca orda kalabilirdim.Restoranda sadece 10 masa falan vardı.Ara sokakta gözlerden uzak küçücük şirin bir yer. Slow food adlı kitaba gelince aslında bu İtalyada fast food'a karşı başlayan bir akım.Yani sağlıklı,tad alarak ve yavaş yemek yemek.Bu akım büyüyerek birçok ülkeye yayılıyor ve bu kitap çıkıyor ortaya.Grubun düzenlediği birçok etkinlik var biz katıldıkça size de bilgi vermeye çalışacağım.Malesef Türkiye'den bir katılım yok ama ben yakın zamanda olacağına inanıyorum çünkü türkiyedeki yemek kültürü çok uygun bu akıma tabi ki bu benim düşüncem.Daha fazla bilgi almak isteyenler olursa www.slowfood.com adresinde birçok dilde düzenlenmiş bilgiye ulaşabilirler.



Babaannemiz makarna yaparken ve evin manzarası.




Evede...
Ben bu balkona bayıldım



Yolculuğumuza ertesi gün eşimin babaanesinin evine doğru devam ettik.Çok güzel bir yer alabildiğince yeşil ve kimsecikler yok.Orada babaanemizin kendi elleriyle yaptığı makarnalardan yedik.Bu arada babaanemiz 82 yaşında ama hala dinç bir dakika yerinde duramıyor biz her ne kadar sen pişirme biz kendimiz pişiririz desekte denizden döndüğümüzde herşey çoktan hazırdı.Yemekten sonrada kısa yürüyüşlere çıktık eşimin amcası ve yengesiyle.Bir akşam da sokakta kurulan bit pazarını gezdik.Ben eski bir singer dikiş makinasına hayran oldum ama fiyatı biraz yüksekti.Bne araştırmaya Almanya'da devam edicem öyle eski bir dikiş makinem olsun istiyorum ve tabi yeni....Burda ki günlerimizi doldurduktan sonra Roma doğru yola çıktık.


Kolezyum (Kapısında glatyatör kıyafetiyle duran iki kişi vardı resim çektirmek için ama ben komik buluyorum bu olayı)


Romalıların bu küçük noktadan başlayıp nerelere kadar geldiklerini gösteriyor.

Vatikan

ben vatikan müzesini gezerken kiraladığımız dinleme aracıyla müze hakkında bilgi edinmiş oldum.

Resim fotoğraf gibiydi bu nedenle daha yakından bakarken.
İspanyol merdiveniden manzara



Kaldığımız otel ve havanın çok sıcak olması dışında Roma'yı beğendim.Vatikanı, vatikan müzesini ve Roma'nın şehir merkezini gezdik ama sıcağa dayanamayıp hotele geri döndük.Ben müzeye hayran kaldım.Özellikle Michelangelo'nun yaptığı eserlere bayıldım.Herbiri gerçekmişte birden resimden çıkıcakmış gibi görünüyordu ve tabi tavanda çalışmanın nasıl olduğunu tahmin bile edemiyorum.Akşam güzel bir yemekten sonra ertesi gün yine yola koyulup Elba adasına doğru yola çıktık.

Piombino



Bindiğimiz arabalı vapur(bana çok lük geldi bozcaada'ya giderken bindiklerimizden) ve bizi takip eden martı

ELBA




Elba'ya gitmek için küçük bir liman şehri olan Piombino'dan arabalı vapura binilmesi gerekiyor.Bizim vapur saati 18 olunca Piombino'yu gezmek için oldukça zamanımız vardı.Küçük bir şehir dediğim gibi klasik toskana evleri ve daracık sokakları.Dinlenmek ve benim karnımın gurultusunu dindirmek için küçük bir yemek molasının ardından limana doğru yolculuk.Yaklaşık 1 saatte Elba'ya vardık sonra hoteli bulmamız ve yerleşmemiz.Bu arada eşimin ateşi çıkması ve kendini iyi hissetmemesi nedeniyle biraz tedirgin olduk.Böyle olunca ilk akşamı hotel odasında dinlenerek geçirdik.Neyse ki ertesi gün eşim kendini daha iyi hissediyordu.Hotelimizin 4 yıldızlı olmasına rağmen 5 yıldız standartındaydı günde iki kez yapılan yataklar heryerin tertemiz olması ve tabiki personelin güler yüzlü ve eğitimli olması.Biz çok memnun kaldık.Sadece oda ve kahvaltı almamız bize akşam yemeklerini dışarda yeme ve slowfood restoranlarını deneme fırsatı sundu.Bütün gün deniz güneş ada turu derken akşam yemekten önce hotelin barında aldığımız birer Aperitif ( bu italya'da akşam yemeğinden önce bir gelenek) ve keşfettiğimiz slow food restoranı Summertime'da yediğimiz muhteşem yemeklerle bir haftanın nasıl geçtiğini anlamadık bile.Sadece iki şey canımızı sıktı sezon olduğu için heryerin dolu olması ve bu nedenle fiyatların iki katı olması.Bu nedenle seneye ağustosta gelmemeye karar verdik.Bu arada benim ısrarlarıma dayanamayan eşim sonunda tekne kiralamaya razı oldu.Ben ilk başta biraz tedirgindim çünkü daha önce sürat teknesi kullanmaması ve denizle şaka olmayacağı için.Ama ada da geçirdiğimiz en güzel gündü.Çünkü sadece tekneyle ulaşabilinecek koylara gidip denizin tadını çıkardık.Bu işten çok zevk alan eşim gezinti sonunda seneye hergün tekne kiralayalım dedi.


Palio'nun olduğu ünlü meydan ve kutlama (Siena)


Castello Banfi, diger şarap üreticisi Chanti ve bağlar...

Ve Elbadan Siena'ya doğru yola çıkış vakti.Siena'ya vardığımız gün şehir merkezinde Palio vardı.Palio Siena'da yapılan bir tür at ayrışı.Bu nedenle ilk gün şehire inmemeyi tercih ettik çünkü çok kalabalıktı.Bunun yerine civardaki şarap üreticelerini gezdik.Her yer üzüm bağları ve zeytin ağaçlarıyla doluydu.Biz en çok castello Banfi denilen yeri beğendik burda Brunello şarapları üretiliyor tabiki eşim birkaç tane aldı ve bende balsamico aldım.Çok özel bir balsamico 12 yıl değişik tür ve boyuttaki fıçılarda bekletilerek üretiliyor.Bunun dışında kaleye bayıldık. Burda şarap üretiminin yanında hotel ve restoranda var.Biz seneye denemeye karar verdik.Çünkü çok bakımlı bir yer.Manzarası muhteşem ve tabiki muhteşem şarapları.Ertesi günde Siena'yı gezdi.Palio'nun yapıldığı alana baktık ve o gün Palio'yu kazan şehir kısmı kutlama yapıyordu onları izledik.Bu arda kaldığımız hotele bayıldım eski bir çiflikt evinde hotele dönüştürülmüş.Yüksek taş duvarları küçük dar koridorları ve muhteşem bir bahçe tam benim hayalimdeki evdi.Evet hayalimde ya toskanada yada foçada eski bir taş ev alma var.

Floransa

Siena'dan sonraki durağımız Floransa idi.Biraz hayal kırıklığına uğradık.Aslında şehir çok güzeldi ama biz insanlardan bunaldık.Şehir merkezinin dışında yolumuzu kaybetmiş ve sorucak tek kimse bulamazken yolumuzu bulup şehir merkezine yani turistik alana geldiğimizde kendimizi korku filminde gibi hissettik.Kimseciklerin olmadığı sokaktan çıkıp birden kendimiz kalabalığın içinde bulunca çok şaşırdık.Aslında ben kalabalığı insanları severim ama bu kadar kalabalıkta ve sıcakta inanın hiçbirşey yapmak gelmdi içimden.Bu nedenle hızlı hızlı görülecek yerleri görüp hotelimize geri döndük.Aslında ben tadına vara vara gezeriz ünlü sanatçıların eserleri olan müzeyi gezeriz diye 3 günlük yer ayırmıştım ama biz ertesi gün pisa kulesi yapıp denize girip birgün önce Milano'ya doğru yola çıkmaya karar verdik.

Pisa



Pisa kulesi gerçekren yamukmuş bunuda görmüş oldum:-) Eşim devamlı tut düşmesin diye dalga geçti benimle.Bu arada kuleye çıkılabiliniyor ama beklemesi süresi çok uzun olduğu için biz çıkmadık.Bunun yerine deniz kıyısına gittik.Ertesi gün de üzülerek ve bir dahaki yıl için planlar yaparak Milano'ya doğru yola koyulduk.Bizi birgün sonra bekleyen kayınvalidem ve kayınpederim bizi alışveriş merkezinde arkalarında görünce şok oldular.Tabiki bu mutluluktan bir şoktu.Son 3 günümüzü orda geçirdik.Bu arada komşunu kedisi devamlı ziyaretimize geldi ve ben ona bayıldım.Çünkü ben bu kadar cana yakın bir kedi görmedim devamlı kendini sevdirmek istiyor.Eşim bu kedi sana benziyor onun için çok sevdin sen onu diye takıldı bana.Ben alıp eve getirmek istedim kedileri sevmeme rağmen.Şimdi onun gibi bir kedim olsun istiyorum.

komşunun kedisi o kadar tembelki patisini süte sokup sonrada yalıyor
ailecek gittiğimiz Milano yakınlarındakı restoran.Yine slow food kitabından bulduk ve eşimin aileside bayıldı

Ve cumartesi günü evimize doğru içimizde tatlı bir üzüntüyle yola çıktık.Mola vermeden geldik çünkü akşam aile dostumuza yemeğe davetliydik ama başıma gelen talihsiz olay yüzünden biraz canımız sıklıdı.Elimde dostumuza aldığımız ve onun en çok sevdiği balsamico şişesi ona yapacağım süprizden dolayı mutlu ben ilerlerken ayağım kaydı merdivende ve ne olduğunu anlamadan yerde buldum kendimi.Belimin acısıyla elimin kesildiğinin farkında bile değildim.Canım eşimde bir anda ne yapacağını şaşırdı tabi.Heryer balsamico ve kırık şişe parçalarıyla doluyken halimi gören aile dostlarımızın yüzü benbeyaz oldu sonradan anladıkkı onlar hepsini kan zannetmiş.Neyseki yemekte doktor olan bir arkadaşımız vardı ben dikilecek birşey değil hastaneye gitmeye gerek yok derken onun dikilmesi gerek demesi ile biraz dehşete düştüm.Neyseki teknoloji gelişmiş yara çok derin olmadığı için sadece bant gibi birşeyle yapiştırip sardılar ve 2 gün hiçbirşey yapmıycak dediler eşime.Tabi işin sonunda tetenoz aşısı ve ortapedi doktoruda vardı ama hepsini küçük sıyrıklarla atlatmış olduk.Ben eşime üzerimizden nazar gitti dedim o inanmaz böyle şeylere iyiki ufak sıyrıkla atlattın dedi.Bütün tatil boyunca birşey olmasın diye dua etmiştim ve de olmadı ama sonuna da böylelikle nokta koymuş oldum:-)

Herkese muhteşem bir hafta diliyorum.

27 Temmuz 2008 Pazar

Bu da böyle bir yazı işte...



not:Resim yakın aile dostlarımızla gittiğimiz yemeğe ait.Ormanın içinde gözlerden uzak muhteşem bir yer burası.Kendi büyüttükleri çok özel ördekleri buranın en meşhur yemeği.Ogün hava kapalıydı ama yinede manzara çok güzeldi.


Aslında ara değil di bu uzun suskunluk sadece yazmak gelmedi içimden.Ben buraya içimden geldiği zamanlar da yazmak istiyorum paylaşmak istedeğim zamanlarda.Aslında fazla birşey de olmadı bu süre içinde.Yeni tarifler denedim, bana çok kısa gelen İstanbul tatilime çıktım, bunun dışında gezdik eşimle biraz.Sevdiğim bloglarıda sessizce takip ettim hergün ama kendi bloğuma yazmadığım gibi yorumda bırakmadım kimseye.

Çok özlemişim İstanbul'u ve beni orda bekleyenleri.Ama herzamanki gibi doyamadan geçti bitti sayılı gün.Hergün yeni birşeyler yapmak isterken zaman bir anda yok oldu sanki.Ama olsun İstanbul havası soludum boğaza baktım ve bol bol sevdiklerimle birlikte oldum.Yine onları geride bırakarak burdaki sevdiklerime döndüm.Olsun yine giderim diyorum ama biliyorum ki yine zaman çabuk geçecek ve ben doyamadan dönücem.

Aslında bekleyen tariflerim var ama bugün içimden gelmiyor tarif vermek.Sadece biraz yazmak istedim suskunluğumu bozmak istedim.

Ben yine bir ay kadar burda olamıycam.Buraya yazamasam bile başka yerlere dökerim içimi.Ama bu tatlı bir ayrılık çünkü balayaına çıkıyoruz eşimle.Geçen sene eşimin işleri nedeniyle çıkamdığmız balayını bu sene için planladık.3 hafta boyunca İtalya'yı gezip,denize güneşe doyup, iyice dinlendikten sonra yaşamımıza geri dönücez.İkimizde çok heyecanlıyız.Ben dönünce gezdiğim gördüğüm yerleri anlatırım ve tabiki fotoğraflar.Bol bol fotoğraf çekmeyi düşünüyorum yeni makinamla.

Sevgi her daim yüreğinizde olsun...

14 Nisan 2008 Pazartesi

Kısa

Uzun zamandır yazamıyorum aslında anlatacak çok şey var.Günlerim dolu dolu geçiyor.Ailemle geçen her dakikanın keyfine varıyorum.Bol bol geziyoruz eğleniyoruz ve gülüyoruz.Sayılı gün çabuk geçermiş yakında gidiyorlar onun için biraz hüzün kapladı içimi ama yakında tekrar görüşeceğiz umuduyla hüzünlerimi bir kenara bırakıyorum...
Sizlere de en yakın zamanda yazacağım bu sadece mutlu, küçük bir ara...

Sevgiyle kalın ve mutlu günlerde yaşayın

28 Mart 2008 Cuma

Kırmızılı Sabayon ve yaşananlar


Bu aralar bir türlü evde olamadığımdan siteme vakit ayıramadım.Sanırım bu sene leyleği havada gördüm:-)Önce tarifimi veriyim size.Yapımı çok kolay ve lezzeti süper oluyor.Sabayon bir çeşit krema çeşidi.İtalyan mutfağında oldukça yaygın.Tadı pudding gibi oluyor ve meyve ile çok yakışıyor.

Malzemeler:

Meyve karışımı için

300 gr dondorulmuş çilek,böğürtlen,frambuaz karışımı.
(Tazeleride kullanılabilir veya bir çeşidi hatta istenilen başka bir meyveylede değişitirilebilr)
40 gr tozşeker
2 çorbakaşığı limom suyu

Sabayon için

50 gr tozşeker
120 ml beyaz şarap
5 yumurta sarısı
200 ml kremşanti
2 çorbakaşığı pudra şekeri
1/2 paket kremşanti katılaştırıcı(yoksa kullanılmayabilir)
1 tatlı kaşığı tarçın
1 tatlı kaşığı vanilya

Yapılışı
  1. Meyvelerin üstüne şekeri ve limon suyunu ekleyip 20 dak. dinlenmeye bırakın.
  2. Yumurta sarılarını,şekeri ve beyaz şarabı bir kaba (metal veya cam) alın ve bu kabı üstüne oturtabileceğiniz büyüklükte bir tencerinin içine su koyun.Altı açık ocakta buhar yardımıyla karışımı devamlı karıştırırak krema gibi bir hal alıncaya kadar ısıtın.
  3. Aynı işlemi bu sefer kabın altına soğuk su ve buz koyduğunuz başka bir tencereyle tekrarlayın ve karışımı devamlı karıştırarak soğutun.
  4. Diger bir kabta kremşantiyi,pudra şekerini ve kremşanti kalınlaştırıcıyı iyice çırpın.Kremşanti karışımı diğer karışıma ekleyip karıştırın.Son olarak tarçını ve vanilyayı ilave edin.
  5. Bardağa veya dondurma kaplarına önce meyve sonra saboyon şeklinde doldurun.Üzerini meyve ve pudra şekeri ile süsleyin.
Afiyet şeker olsun:-)


Gelelim bu aranın tatlı nedenlerine.Önce görümcemin doğumgünü için Avusturya'ya gittik.Ben süpriz pasta yapacaktım herşeyin siparişini vermiş,pastamı modeline kadar düşünmüştüm ama hastalandım ve pasta hayalim suya düştü.Malzemelerim bir köşede bekliyor yeni bir pastaya hayat vermek için ama benim içimden gelmiyor şuanda..Kayınvalidemin çok yakın bir dostu görümceme kendi evinde doğumgünü partisi hazırlamıştı.Her ince ayrıntıyı düşünmüşlerdi.Bizi muhteşem bir sofra ve yemekler eşliğinde ağırladılar.Bizim için biraz yorucu oldu onca yolu iki gün için gitmek ama böyle güzel bir nedenden dolayı yorgunluğumuza deydi.

Annem ve babam bizi ziyarete geldi bol bol hasret gidiriyoruz.Bu arada annem hastalandı ve iki gün hastanede yatmak zorunda kaldı neyseki önemli birşey yokmuş.Ama Almanya'da kimse hastaneye düşmeşmesin bizim sigortalardan kötü.Yanlış anlaşılmasın sadece bekleme süresiyle.Annemi acile götürdüm ama 3 saat beklemek zorunda kaldık.O kıvrandıkça benim içim eriyor hemşireye gidip soruyorum beklemeniz gerek sizden önce hastalar var diyor.3 saatin sonunda içeri girdik ve doktor çok ilgilydi sonunda annem iyileşti ama bende sinir ve hal kalmadı.Bide sekreter kızle kavga ettim onca olaydan sonra.İnsanların bilmedikleri birşey hakkında idda etmelerine ve skarşısındakini bilmiyormuş gibi göstermelerine sinir oluyorum.Ben kadına açıkladıkça o bana hayır deyip aynı şeyleri anlatıyor en sonunda sesi yükselmeye başlayıncada bende kendimi tutamadım ve sesimi yükselttim.Annemi çıkartmaya gittiğimde ise müdürüyle konuşup halletim konuyu ve hatta müdür özür diledi benden.


İtalyan dondurması :-)


Hastaneden çıkınca birgün dinlenip yine yollara düştük.Pascalya tatilini değerlendirip annemle babamıda alıp Milano'ya kayınvalidemleri ziyarete gittik.Ben seviyorum Milano2yu daha doğrusu İtalya'yı havasıyla, insanıyla, yemeğiyle bize cok yakın bir ülke.Her yer tarih koyuyor. Milano'nun muhteşem eski evleri, ünlü operası La Scala, kilisesi Doume, mağazalarla çevrili Galleria ve daha birçok güzellik.Aslında Türkiye'de bu güzelliklerin daha güzelleri var ama biz malasef korumasını bilemiyoruz.Güzel bir tatildi bol bol dinlendik ve gezdik.

Küçük bir sokak ve eski evler

Daha çok resim var ama diğer bilgisayarda onları sonra eklerim.

5 günden beri evimdeyim ve dışarı bile çıkmak istemiyorum.Benim en çok huzur bulduğum mutlu olduğum yer evimdir.Kitap okuyorum, müzik dinliyorum, dekorasyon dergilerimi karıştırıyorum ve bu bana yetiyor.

Herkese güzelliklerle dolu bir haftasonu diliyorum
.

10 Mart 2008 Pazartesi

Frambuazlı Cheesecake ve Ondan Bundan



Geçen hafta bir arkadaşımın ayağından ameliyat olduğunu duyunca ziyaretine gitmeye karar verdim.Telefonda gelirken pastaneden birşeyler alır mısın kahvenin yanında yeriz dedi.Ben de bunun pasta yapmak için çok iyi bir neden olduğunu söyledim ve Rapunsel'in beyaz çikolatalı ve böğürtlenli cheesecake ile internetten bulduğum maracuja ( bir çeşit egzotik meyve) soslu arasında kaldım.Rapunsel'in tarifinin yapımı bana süre bakımından daha hızlı geldigi için onu denemeye karar verdim.Ama kendime göre birkaç ufak değişiklik yaptım mesela böğürtlen yerine frambuaz kullandım.Bu cheesecake özelliği alt tabanın pişirilmeden hazırlanmsı bu nedenle daha çabuk hazırlanabiliyor.Resmi aceleyle çektiğim için çok iyi çıkmamış.

Malzemeler:

1 paket yulaflı bisküvi ( ben kepekli kullandım)
5 yemek kaşığı tereyağ
1 çay bardağı çekilmiş ceviz iç
500 gr. krem peynir
2 yumurta
250 gr. beyaz çikolata
100 gr. toz şeker
1 limon kabuğu rendesi
1 kase frambauz
yarım paket saure sahne(bir çeşit kremşanti çeşidi.türkiyede yoksa kullanmaya bilirsiniz)

Sos:

500 gr. dondurulmuş frambuaz
150 gr. pudra şekeri
1 limon suyu
2 yemek kaşığı nişasta

  1. Alt tabanı hazırlamak için öncelikle bisküvilerinize iyiece ufalayın ve erittiğiniz tereyağını ekleyip karıştırın.Son olarakta yine ufaladığınız cvizlerinizi ekleyip karışımınız kalıbınıza dökün ve üstünü düzleştirin.Buzdolabında soğumaya bırakın.
  2. Beyaz çikolatayı benmari usulü eritin ve soğumaya bırakın.Krem peyniri (ve saure sahne) çırpın ve sonra şekeri ekleyip eriyinceye kadar çırpmaya devam edin.Son olarak yumurtaları, limon kabuğu rendesini ve beyaz çikolatayı ekleyin.
  3. Bu karışımı buzdolabınızdan cıkardığnız kalıbınıza dökün ve aralarına farmbuazlarınızı koyun.Üstünü düzleştirip önceden 170 C de ısıtılmış fırnınızda 1 saat kadar pişirin.Üzerinin çatlamamsı için Rapunsel bir kase su koymuş fırına bunu bende denedim ve başarılı bir sonuç aldım:-) Piştikten sonra fırının kapağını aralıyıp soğumaya bırakın.
Not:Benim acelem olduğu için ben bir gece buzdolabında bekletmedim.Fırında iyice soğuduktan sonra 20 dak. buzlukta 1 saat kadar da buzdolabında bekletip kalıptan çıkardım.

Sos içinse ilk önce frambuazları robotto ezdim.Nişastayı biraz suyla karıştırdım ve frambuazların üstüne limon suyu ve elenmiş pudra şekeri ekleyip pişirdim.Piştikten sonra sosu tel süzgeçten geçirip pastamın üzerine döktüm ve kalan frambuazlarla süsledim.

Rapunselcim senin tarifine benim ellerime sağlık:-)) Herkese afiyet olsun...

Ben yine herşeyden yarım ölçü kulllandım ve inanın bize yetti.Herkesin çok hoşuna gitti özellikle ev yapımı olması.

Arkadaşım hastalanınca yürüme zorluğu çeken kardeşini işe götürmem için bana rica ettiler bende seve seve kabul ettim.Çünkü çektileri zorlukları çok iyi anlayabiliyorum.Yabancı bir ülkede aileden kimse olmadan yaşamak gerçekten çok zor.Onlarda benim gibi yalnız burda bu nedenle elimizden geldiği kadar birbirimize yardım etmeye çalışıyoruz.İnsan ailesinin akrabalarının kıymeti uzakta yaşayınca çok daha iyi anlayabiliyor.Aslında bu konudan bahsedince hüzünleniyorum çünkü ailemi, arkadaşlarımı ve İstanbul'u çok özlüyorum.Ama bugün çok sevinçliyim çünkü annem ve babam bizi ziyaret geliyor hemde 1,5 ay burda kalıcaklar.Ablamla şimdiden programlar yaptık.Yarın onları hava alnından alıp ablama gideceğiz şimdilik orda kalıcaklar eşim iş seyehatinde olduğundan bende bu hafta orda kalıcam.Çok heyecanlıyız sabahtan beri ablamla konuşuyoruz.Annemlere gelince onlar bizden heyecanlı bavulları kapıda hazırmış son isteklerimize aldıktan sonra herşey tamammış.

Sanırım bu hafta tekrardan yazamam ama cuma günü ilk şeker hamuru pastamı deniycem görümcemin doğum günü için.Malzemerimin siparişini verdim hala gelmedi bende bugün telefon edip sordum bazıları ellerinde yokmuş onun için göndermemişler bende ellerinde olanları göndermeleri için rica ettim.İyiki aramışım yoksa şeker hamurum olmayacaktı.Olsun o zaman başka pasta yapardım.En kısa zamanda şeker hamurlu pastamı ve yeni aldığım içinde gerçekten benim gibi acemiler için çok faydalı bilgiler olan yeni kitabım hakkında yazıcam.İçinde şeker hamurundan tutunda royal icing yapımı, şablonlar daha neler neler var...

Herkese benimki kadar mutlu geçecek bir hafta diliyorum.

2 Mart 2008 Pazar

Portakal Rüyası ve Filmler





Gerçekten çok lezzetli ve hafif bir pasta oluyor.Bizdeki bitirme süresi sanırım 4 saati aşmadı :-)Ben sadece eşime ve bana pasta yapıcaksam küçük kalıp kullanıyorum ve böylece hemen bitiyor.Bu sefer alt komşum olan yaşlı alman çifte de iki dilim verdim ve yaklaşık 10 dak. sonra komşum kapıda tabağımla beraber belirdi ve çok lezetli olduğunu söyledi.Ben yaptıklarımla övünmem ama bu sefer kendime ve tarife 10 puan veriyorum.Denemenizi tavsiye ederim.Tarifini living at home dergisinden aldım.Ben bayılıyorum bu dergiye.Hem dekorasyonla ilgili muhteşem fikirler hem de güzel tarifler içeriyor.Türkiye de varmı bilmiyorum ama buna benzer dergiler var benim çok beğenerek okuduğum.Lafı fazla uzatmadan geçiyim tarifime.



Malzemeler

200 gr yulaflı bisküvi
120 gr eritilmiş ve soğutulmuş tereyağ
25 gr öğütülmüş haşhaş
80 ml süt
8 yaprak jelatin
250 gr yoğurt
500 gr yağsız lor peyniri
100 gr şeker
2 pk vanilya
1 ad. rendelenmiş limon kabuğu
40 ml limon suyu
200 ml kremşanti

Üst Süslemesi

3 ad portakal
150 gr kayısı reçeli

Yapılışı

  1. Bisküvileri buzdolapı poşetine koyun ve merdaneyle hamur açarmış gibi üstünden geçip ezin.Ezdiğiniz bisküvileri eritmiş olduğunuz tereyağ ile karıştırp pasta kalıbınıza* düz şekilde serin ve iyice bastırın.Buzdolabında beklemeye bırakın.
  2. Sütü haşhaşla birlikte ısıtın ve daha sonra soğumaya bırakın.
  3. Bir kaseye soğuk su koyun ve jelatinleri 10 dak. içinde yumuşamaya bırakın.
  4. Yoğurt,lor peyniri,şeker,limon kabuğu,soğutmuş olduğunuz sütünüzü ve vanilyayı şeker eriyene kadar çırpın.
  5. Limon suyunu ısıtın (ama kaynatmayın), jelatinlerinizi sudan alıp iyice sıkın ve ısıtmış olduğunuz limon suyunun içinde erimeye bırakın.Jelatinleriniz iyice eriyince bu karışımı da 4.madde de hazırlamış olduğunuz karışımın içine yavaş yavaş yedirin.Bu karışımı kenarları katılaşmaya başlayıncaya kadar soğumaya bırakın.
  6. Diğer bir tarafta kremşantinizi çırpın.Kremşantinizi çırptığınız kabı ters çevirdiğinizde akmayacak kıvama gelene kadar çırpın.Daha sonra plastik bir kaşık yardımıyla 5.maddenin içine ekleyin ve alttan üstüde doğru karıştırın.
  7. Bu karışımı bisküvili karşımı koyduğunuz pasta kalıbınızı üstüne dökün ve üstünü düzleştirin.En az 4 saat buzdolabında soğutun.**
  8. Kayısı reçelini kısık ateşte ısıtın ve iyice eriyince tel bir süzgeçten süzdürün.Soğumaya bırakın.
  9. Üstünü süslemek için portakallarınız sivri bir bıçak yardımıyla beyaz kısımları kalmyacak şekilde soyun.Yuvarlak şeklinde dilimleyin ve sonra bu dilimleri ikiye kesin.Dilimleriniz pastanın üzerine daire olacak şekilde dizin ve üstlerine soğuttuğunuz kayısı sosunuzdan dökün.
Afiyet olsun...

*tarif için 24 cm genişliğinde pasta kalıbı kullanılmış.Kalıbınız 18 veya 20 cm büyüklüğünde ise bu tarifdeki ölçüleri yine de kullanabilirsiniz.Ben iki kişilik yaptığım için 13 cmlik kullandım ve malzemelerin yarıya indirdim.
**Ben bozdolapında bir gece beklettim ve ertesi gün üst süslemesini yaptım.Böylece iyice katılaşmış oldu.


Bu haftasonu filmlerle dopdolu bir haftasonu olarak geçti.



Cuma akşamı sinemada yardımcı erkek oyuncu ve en iyi film oscarını alan "No Country for Old Men" filmini seyrettik.Bence oyuncu Javier Bardem ödülünü fazlasıyla hakketmiş.Biz beğendik filmi daha izlemediyseniz tavsiye ederim. Cumartesi gününden ihtibaren hava iyice bozduğu ve şiddetli rüzgar olduğu için bu haftasonu evde geçirmeye karar verdik ve dvd kiraladık.



İlk izlediğimiz film The Bourne Identity'nin 3. bölümü olan " The Bourne Ultimatum".Bu filmde değişik bir çekim tekniyi kullanılmış.Filmi çekerken stüdyo yerine doğal ortamlar kullanılmış ve sanki yaşıyormuş gibi hissi verilmiş.Ama ben beğenmedim çünkü çok hızlı geçişler olmuş takip edicem diye insan beyni bulanıyor.



2. filmimiz "Resident Evil Extinction"bu filmde yine devam niteliği taşıyan bir film.Ayrıca bilgisayar oyunundan filme uyarlanmış.Diğer bölümlerinin korku filmi tadında olmasına rağmen bu bölümü o kadar da korkunç değildi.Aslında korku demek pekte dogru olmaz ben heyecanı bol aksiyon diyorum bu tarzdaki filmlere.İlk bölümlerine göre sıkıcı buldum yeni bölümünü.



Benim en çok beğendiğim filme gelince "La vie en Rose".Fransız sanatçı Edith Piaf'ın hayatı anlatılıyor.Gerçekten güzel çevrilmiş bir film.Uzun olmasına rağmen hiç sıkılmadan izlenebiliniyor.Sanatçının en bilinen eserlerine yer veriliyor bu kısmı benim en çok hoşuma giden yanı.

Ayrıca yeni bir kanıya vardım filmler ve bence diziler içinde geçerli ne kadar çok uzatılırsa o kadar heyecenını yitiriyor ve anlamsızlaşıyor.

Üçüde hiçbir bağlantısı olmayan farklı tarzda filmler.Ben film seyretmeyi sevdiğimden her türlü filmi seyrederim.Hatta İstanbul'da yaşarken nerdeyse bütün yeni çıkan filmlere giderdim.Gerçi bu kısmı eşimin hoşuna hiç gitmiyor çünkü benim yüzümden birçok filmi seyredememiştir.Artık o kadar sıklıkla sinemaya gidemiyorum ama yardımıma dvdler yetişiyor.Ama eşim yine mutsuz.Film akşamlarında 2. filme geçtiğimizde genelde uyuya kalır ben ise uykum gelse bile sonu seyretmeden bırakmam.Belki bunada bir çare buluruz mesela bir film seyretmek gibi.Gerçi bana kalsa ben bütün kiraladığımız filmleri bir gecede seyrederim.

Herkese güzel bir hafta dilerim.




25 Şubat 2008 Pazartesi

Suffleemsi ve Haftasonu

Uzun zaman oldu gerçekten yazmayalı aslında Avusturya gezimizden bahsetmek istiyordum geçen haftaiçi ama fotoğraf makinamı unuttuğum yollun yarısında akalıma geldiği için üzülerek vazgeçtim.Evden çıkarken hep en sinir olduğum his yine içimdeydi ve devamlı birşey unuttun ama ne diyordu bende içimden herşeyi sayarak kontrol ediyordum unutulan birşey yoktu tabiki ama o ses beni yolboyunca takip etti ve yine kazandı ben tabiki yine birşey unutmuştum.Hal böyle olunca da Avusturya yazısı suya düştü yinede kısa olarak bahsediyim.Eşimle hayalini kurduğumuz gibi de geçmedi aslında.Öncelikle güneşli ama bir o kadar da soğuk hava hakimdi.Ben güneşte olsa soğuk havayı hiç sevmem onun için yürüyüş turlarımız kısa sürdü.Kayakta yapamadık hem fazla kar yoktu hem de ben istediğim gibi kayak montu bulamadım artık seneye. Eşimin akrabalarını ziyaret ettik bol bol güldük ve yemekler yedik...


Resimde ki tarife gelince asıl adı Kunta Kinte.Tarifi portakal ağacı'dan ( tarif vermiyorum
isteyenler portakal ağacından tarifini alabilir).Aslında başka birşey yapıyım dedim çünkü sitelerde gezerken birçok kişinin bu aralar bunun tarifini verdiğini gördüm ama fotoğrafı o kadar can çektiriciki bende dayanamayıp yaptım. Hatice kekun kullanmiş onun için ne kadar un kullanıldığı yazmıyor ben 1 bardak un ve 1 paket kabartma tozu kullandım.Kıvamının normal kekten daha sıvı olması gerekiyormuş ben zaten normal kekede fazla un koymam onun için daha yumuşak olur kekim.Uzun lafın kısası o öyle dediği için bende 1 bardak koymayı uygun gördüm ama az geldi bir daha ki sefer 1.5 bardak koymayı düşünüyorum.Benim neden suffleemsi dediğime gelince tadı bana suffleeyi hatırlattı ve benimkinin kıvamıda daha çok suffleeyi andırdı onun için sufflemsi adını daha uygun gördüm benim Kunta Kinteme.

p.s.Ben suffleemside küçük bir değişiklik yaptım.Fırından çıkardıktan sonra üst sosuna yarım limon ve yarım portakal suyuda ekledim.Bence daha da lezzetli oldu.Benim gibi çok yoğun çikolata sevmeyenler böylelikle birazda ekşimsi bir tat ve güzel bir koku katabilirler.


Haftasonu küçük bir misafirimiz vardı yeğenim Alara.Cuma akşamında dün ablamlar alana kadar bizdeydi.Hepimiz çok eğlendik ama ben birkere daha coçuk bakmanın gerçekten zor birşey olduğunu anladım.Herşeyi ona göre yapamak zorunda kalıyor insan.Biz eşimle iki kişilik bir aile olduğumuzdan plan yapmayız o an canımız ne isterse yaparız ama çocukla öyle dğil tabiki ama yinede biz çok eğlendik küçük hanımefendide tabi.Canı sıkılmasın diye programızı ona göre ayarladık.Cumartesi kahvaltıdan sonra alışveriş günümüzdür bizim eşimle bu geleneğimizi bozmadık çünkü burda pazar günleri heryer kapalıdır.Önce haftalık pazara gittik ordan taze taze alacaklarımızı aldık bu arada Alara' ya her durakta birşey ikram edildi.Sonrada tek ve büyük alışveriş merkezine.Orada birşeyler yenildikten sonra Alara'yı oynaması için çocuk alanına bıraktık bizde almamız gereken son şeyleri aldık.Akşam da yemekti, parktı derken hepimiz yorgunluktan erkenden uyumuşuz.

Pazar günü yine bizi muhteşem güzel güneşli bir o kadar da sıcak hava bekliyordu bu nedenle kahvaltından sonara yolla koyulduk ve yakınlardaki bir kasabaya yürüyüşe gittik.Eşim orda bir kalenin olduğunu ve yürüyerek kaleye çıkabileceğimizi söyledi ama fazla yürümeyi sevmeyen ben aşağıdan kaleye baktığımda yolun çok uzak olduğunu görünce oyun bozancılık yapıyordum ki kandırıldım ve kendimi ormanın içinde kaleye doğru yürürken buldum.Sonunda kaleye vardık ama içi gezilemiyormuş çünkü yaşayan varmış.Tabi ben bunu duyunca başladım bende kale isterim diye...eee hayal etmek serbest ne de olsa sağolsun eşimde beni yalnız bırakmaz hayallerimde ve eşlik eder.Bu arada küçük hanım efendide devamlı 'kim yaşıyormuş teyze' diye soruyor bende prensesle prens diyerek hikaye yazdım ona hemen. O bana inanmadı 'prensesle prens yoktur' dedi durdu oysaki hikayemin kahramanları yanındaydı ama bunu anlamayacak kadar küçük.Neyse tepeye çıktık ben şimdi iniyoruz diye sevinirken eşim biraz daha yürüyelim demez mi aayy aslın da bana ne oluyorsa ben sadece kendimi taşıyorum zavallı adam bide Alarayı taşıyor omuzlarında.Devam ettik yürüyüşe bir bakmışız Bayern eyaletinin orta noktasına ulaşmışız şaka değil gerçekten öyle bir tabela vardı.Yürümeye devam sonra ormanda bulduk kendimizi şaka değil gerçekten orman hatta avcı kuleleri bile vardı ben boş durmayıp bir tanesine birazda tırsarakta olsa tırmandım.Bu arada eşimde Alaraya kuleler hakkında bilgi veriyor ben tırsarak yine indim yanlarına gittim şimdi diyorum içimden çikarmı çıkar yabani bir hayvan .Ablamların gelmesiyle gezimiş son bulmuş oldu ben aslında hiç şikayetçi değildim ama dönüş yoluda gözümde büyümüyor değilde neyseki eniştecim imdadıma yetişti o eşimle birlikte yürüyerek bizde bayanlar arabayla indik aşağıya.Böylece ben de eşimin dırdırından kurtulmuş oldum:-))) Biz alışmışız İstanbullular onaca trafikte heryere arabayla gitmeye nerde bende o sportmenlik eşimde tam tersi markette bile arabayı en uzak yere park eder yürüyelim diye bende hep söylenirim.


Gerçekten cok uzattım ama uzun zamandır yazmayınca anlatacaklar birikmiş ama sizide okurken sıkmıyım dimi.Aşağıda gezimizden birkaç kare var.

Bu arada edinmeden geçemiycem.Dün hava o kadar sıcaktıkı 5 cayımızı bile evimizin balkonunda yaptık.Sıcağı seven bir insan olarak bundan hiç de şikayetçi değildim ama bu beni korkutmuyor da değil çünkü Almanya da bu zamanda dize kadar kar olur ( daha doğrusu ben ilk geldiğm snelerde öyleydi yaklaşık beş yıl önce falan), kar kış boyunca yerden kalkmaz ne kadar güzel olsada soğuk beni sinir ederdi.Özellikle bu kış çok yumuşak geçti, gerçekten soğuk denebilecek günler parmakla sayılabilecek kadar azdı.Kar ise yüzünü hiç göstermedi.Bu gerçektende hiç normal değil.

Sevgiyle kalın....







bu ulaşmaya çalştığımız ve hayalini kurduğumuz kalemiz.



Burası kalenin oramandan geçen yolu aslında iki yol vardı ben kısa olsun macera dolsun diye bu yolu seçtim.Şu arkada görünen evlerin orasıda yolla çıkış noktamız.



Yürüyüşe devam...



Buranın Bavyera eyaletinin orta noktasının olduğunu belirten tabela.






Ben ve avcı kulesi....